Salı, Haziran 29

İş Görüşmesi

Tommy Macaluso başına neler geleceğinden habersiz yola çıktı. İş görüşmesine gidiyordu. Son altı aydır defalarca yapmıştı bunu. Yolda bir arkadaşıyla karşılaştı. Hoşbeşten sonra arkadaşı bu şekilde iş görüşmesine gitmemesi gerektiğini, böyle üç günlük sakalla başvuran birini kimsenin işe almayacağını söyledi. Arkadaşının uyarısını dikkate aldı fakat oldukça az zamanı kalmıştı. Başvuracağı zaman bile geç kalan birisini kimse işe almak istemezdi değil mi?

Zar zor bir berber buldu, rica minnet ilk sırayı aldı. Berbere durumundan bahsetti. Berber saçının da uzun olduğunu, sadece sakal tıraşının yeterli olmayacağını, en iyisi bi güzel saç tıraşı da olmasını öğütledi sakince. Hem 5-10 dakika gecikmeden kimse rahatsız olmazdı değil mi? Tommy kabul etti. Fakat berberin eli oldukça ağırdı, bir kere tıraşa başlandığından yarısında "kes traşı" da denilemiyordu.

Tommy bir ara dalar gibi oldu, eski iş başvurularını düşünmeye başladı. Bu dalgınlık en fazla bir dakika sürmesine rağmen birden çok fazla zaman geçtiği düşüncesine kapılıp heyecanlandı ve saatine bakmak istedi. İşte ne olduysa o anda oldu. Tommy bu ani hareketlenmesi sırasında berberin koluna çarpmış, berber de yanlışlıkla dibine kadar kesivermişti saçı. Önce berber, ardından da saçının halini gören Tommy "fuck" çekti. Kesik o kadar derindi ki, tek çare vardı: "Saçı sıfıra vurmak". Tommy el mecbur kabul etti. Bu halde berber dükkanının sınırlarından dışarı adım atamazdı.

Nefes nefese girdiği şirketin girişindeki boy aynasında kendisine baktığında aslında fena bir durumda olmadığını hatta "karizmatik" bile sayılabileceğini farketti. 28 senedir güneş yüzü görmemiş kafası yüzüne göre biraz beyazcaydı ama olsun. 15 dakika geciktiği için kendisinden sonraki görüşecek kişi almıştı sırayı. Sekreter, buyrun siz biraz bekleyin, şimdi biter, dedi. Hafiften kikirdiyordu mu ne?

Sekretere kağıt mendili olup olmadığını soracaktı ki görüşme odasının kapısı açıldı. Saçları briyantinli bir adam gülümseyerek çıktı dışarı. Sekreter başıyla "hadi!" işareti yaptı. Evet resmen kikirdiyordu! Tommy kapıyı tıklattı, açtı, hafifçe kapattı. Patron gözlerini önündeki kağıtlardan kaldırmadan "Üzgünüm" dedi, "Kadromuz az önce doldu".

"Az" ve "önce" kelimeleri birer kurşun olmuş Tommy'nin beynine saplanmıştı.Önceden tıraş olsa belki de işe kendisi alınacaktı. Bu düşünceler kafasının içini çatırdatıyor. Hatta çatırtının seslerini bile duyabiliyordu artık. Sonra ilginç bir olay oldu, patron da sanki bu çatırdıyı duymuşçasına başını ani bir hareketle yukarı kaldırarak Tommy'ye baktı. Tommy'ye bakmasıyla Tommy'nin ayaklarına doğru hamle yaparak yere kapaklanması bir oldu. Tommy artık delirdiğine, beyninin kendisine türlü oyunlar yapmaya başladığına inanacakken, patronun biraz önce fırladığı koltuğuna yukarıdaki büyük tablo büyük bir gürültüyle düştü. Ortalık cam kırıklarıyla dolmuştu. Bu her şeyi açıklıyordu. Gördükleri hayal değildi, patron kafasına tablo düşmesin diye Tommy'nin ayaklarına kapanmıştı.

Olayın şokunu atlatan patronun yerden yavaşça doğrularak Tommy'ye sıkı sıkı sarıldı. Neredeyse bir dakika süren bir sarılmaydı bu. Tommy "acaba bu odaya girdiğimden beri hep hayal mi görüyorum, yoksa bu adam eşcinsel mi?" diye düşünürken, patron kollarını gevşetti ve Tommy'ye şöyle bir baktıktan sonra keline okkalı bir öpücük kondurdu.

"İşe alındın evlat. Hangi bölümü istersen orada çalış.Sen benim hayatımı kurtardın, ben de sana yardım edeceğim" dedi patron. "Üç aylık da prim veriyorum" .

Tommy kendisini evine götürecek otobüsteydi. Olanları hâlâ anlayamıyordu? Arada bir elini cebine atıp yokladığı üç aylık prim parası da olmasa bu olanlara asla inanmayacaktı.


Evet sevgili dostlar, Tommy Macaluso'nun terden parlamış keli ayna vazifesi görmüş, patronun kafasına düşecek tabloyu son anda farketmesini sağlamıştı. O gün Tommy saçlarını sıfıra vurdurmasa belki de sevgili patronu bugün hayatta olmayacak, kendisi de umutsuzca iş aramaya devam edecekti. Bazen hayatı kendi akışına bırakmak, onun size sürprizler hazırlamasına izin vermek gerekiyor. Karamsarlığın hiç bir şeye faydası yok. Bir Türk atasözü ile bitirelim: "Ayağını sıcak tut, başını serin, gönlünü ferah tut, düşünme derin derin".

-- Konor Bulyon Suyuna Öyküler'den --

3 yorum:

  1. kafam çok karışık (ya da aptalım)
    bu aspartamlar da bozuk mudur nedir yahu?
    son kısımları 2-3 defa okudum ama anlayamadım.

    patron, kel adamın ayna gibi kafasından düşmek üzere olan tabloyu gördüğü için mi ayağa fırlıyor?

    YanıtlaSil
  2. Estağfurullah abi, doğru anlamışsın işte. Tam olarak şöyle:

    Patron koltuğunda oturuyor, hemen arkasındaki duvarda ise büyük bir tablo var. Hafiften çatırtı sesleri gelince kafasını kaldırıp 1-2 metre önündeki Tommy'ye bakıyor. Tommy ayakta patron ise oturuyor olduğu için patronun gözleri ile Tommy arasında bir yükseklik farkı var. Bu fark yüzünden patronun gözleri ile Tommy'nin keli arasında 45 derecelik bir açı oluşuyor mesela ve bu sayede patron arkasındaki duvarda sallanmaya başlayan tabloyu Tommy'nin kelinden görebiliyor. Aslında hikayenin bu kısmına açıklayıcı bir illüstrasyon koymak istiyordum abi, böyle açılı maçılı ama zor geldi. Gif mif bloglamayla da uğraşmak istemedim.

    Ve hikayedeki son açıklayıcı cümle biraz bozuk abi gerçekten. Tablonun düşeceğini Tommy'nin mi yoksa patronun mu farkettiği tam anlaşılmıyor mesela. "Fazla düşünme" mesajı veren bir hikayenin bizleri böyle uğraştırması da işin enteresan yanı oldu :)

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil