Pazar, Temmuz 4

Hayat Suyu

Hayat çok acımasızdı. Alışmıştım. Şaşı da baksam düz de baksam şaşırtamıyordu artık beni. Son bir senedir başıma gelmedik kalmamış gibi şimdi de kız arkadaşım su kaynatmaya başlamıştı. Gayet olağan tabii. O da bu hayatın bir parçası. Görev icabı böyle davranıyor.

Merdivenleri birer birer çıkıyor, yatağıma adım adım yaklaşıyordum. Şu hayatın en güzel yanı yüzünü güzelce yıkadıktan sonra bir güzel uyumak sanırım.

İşte evimdeyim. Benim değil aslında kiralık. Çok eşya da kalmadı. Televizyonu, bilgisayarı, radyoyu, pikabı her şeyi attım. Kanepe, yorgan, perdeler, telefon ve iki üç kap kacaktan başka bir şey kalmadı. Bir de çalar saat, anasını sattığımın çalar saati.

Alelacele pijamalarımı giydim, yüzümü yıkamaya daha yeni başlamıştım ki telefon çalmaya başladı. O arıyordu. En son kavgamızın nedeni geçen hafta telefonu biraz geç açmam olduğundan bu sefer de geç açmak olmazdı. O gün de tam yüzümü yıkarken aramıştı. Suyun en güzel yerinde. Öyle şuursuzca koşuşturmaya başlamışım ki, kafamı kapıya vurdum. Üç defa çalmıştı, dördüncü çalışın ortasında yetiştim.

Alo.

Ne kadar zaman geçtiğini hatırlamıyorum. Hiç aralık vermeden sürekli bir şeyler söylüyordu. Gözlerimi açık tutacak gücüm de kalmamıştı artık. Söyledikleri arasından "sürekli", "ama sen", "artık" gibi bir kaç kelimeyi ayırdedebiliyordum ama bunlar bir cümle oluşturmaya yetmiyordu..

Baş ağrısıyla uyandım. Kafamda bir şişik oluşmuştu. Kanepeden kalkmamla birlikte yere düşen telefon hatırlamamı sağladı dünü ve dünkü konuşmamızı. "Kafam şişti sözü sadece bir deyim değil miydi ya?", "İnsanlar hiç konuşamadan hep dinleyince kafaları gerçekten böyle şişiyor muydu?" gibi düşüncelerle boğuşurken, banyodan gelen su sesi imdadıma yetişti. Tabii ya, telefon çalınca aceleyle suyu açık unutup çıkmıştım, kafamı çarpmıştım banyo kapısına, kafam ondan şişmişti. Kafamı kapıya çarpmış olmama bu kadar sevineceğim hiç aklıma gelmezdi. Epey de acıyordu.

Banyoya gittim. Şırıl şırıl su sesi acımı bile unutturacak güzellikteydi. Ayna kafamın tahmin ettiğim kadar şişmemiş olduğunu söyledi sağolsun. Yüzümü yıkamak üzere eğilmemle geriye doğru sıçramam bir oldu. Kafamı yeniden kapıya çarptım. Lavaboda çırpınıp duran bir balık vardı. İlk şoku atlattıktan sonra tekrar banyoya girdim. Evet, bir balık vardı orda, hala canlı. Hemen yatak odasına gittim. O mu gelmişti yoksa? Ve bu ne biçim bir şaka? Hayır, kimse yoktu.

Evi öylece bırakıp işe gittim. Döndüğümde balık hala orada duruyordu. Artık kıpırdamıyordu da. Parmağımın ucuyla dokunduğumda da tepki vermedi. Olanlar çok garipti ama balığın tadı oldukça güzeldi. Yüzümü yıkadıktan sonra bu sefer bilerek açık bıraktım musluğu. Su sesiyle uyumak da çok güzelmiş gerçekten.

Sabah çalar saat çalar çalmaz banyoya koştum. Ah hah ha. İşte bir balık daha. Bu akşam da bunu yerim.

Bu durum yaklaşık bir ay sürdü. Bir ay boyunca her sabah leziz kefaller, levrekler, lüferler ve çipuralarla karşıladı beni lavabo. Ta ki o sabaha kadar.

Bakalım bu gün menüde ne var heyecanıyla lavaboya gittiğim o sabah gördüğüm şey ilk gördüğüm balık kadar olmasa da beni şaşırtmayı başarmıştı. Lavaboda bir şişe duruyordu. Üzerinde hiçbir etiket yoktu ama sanırım 70lik bir yeni rakı şişesiydi. Nerden çıktı ki şimdi bu? Şişeyi incelemek için elime aldığımda içerisinde bir kağıt olduğunu farkettim. Yuvarlanarak rulo haline getirilmiş bir kağıt öylece duruyordu şişede. Vakit geçirmeden şişenin kapağını açtım. Titreyen ellerimin çıkartmaya çalıştığım kağıda zarar vermemesi için gösterdiğim özen vakit geçmesine neden oluyor, vakit geçtikçe heyecanım daha da artıyor, ellerim daha fazla titriyordu. Ve sonunda çıkartmıştım işte. Kağıdı açmaya başladığımda kalp atışlarımı duyabiliyordum. El yazısıyla yazılmış bir not bekliyordum ama öyle değildi. Yazıcıdan çıkmış bir şeydi bu. "Çapanoğlu Balıkçılık" yazıyordu, altında "www.capanoglu.mus". Haziran Kullanım Faturası, 15 kefal, Yasal Kesintiler, KDV, 10 lüfer, 97.234.300, Gelecek Aya Devreden -34.300, Anlaşmalı Bankalar.. Daha fazla okuyamadım..

Lavaboyu söktürdüğüm için yüzümü küvetin musluğundan yıkıyorum artık. Biraz zor oluyor. Kız arkadaşım o son konuşmadan beri aramıyor. Belki de aramıştır.

3 yorum:

  1. detaylandirma ile ilkine göre cok daha guzel olmus. kadin faktörü zengin göstermiş. yalnız ilk balığı hemen pişirmeden yiyor gibi. orasi ani geldi bana, diğer yerlerdeki detaylandirmalarin yaninda..

    YanıtlaSil
  2. Aboskal, diğer bir iki ihtimal dışında, balıkçının Çapanoğlu çıkması, adamın hayatla yaşadığı sorunlardan sonuncusu olarak düşünülebilir. Valla ne bileyim işte, yazdım öylesine, sevgi'yi de anlatmış olabilirim belki :)

    Kris, sağolasın abi. Şuraya güzelinden bir templeyt yapsan ne güzel olur diyorum :)

    YanıtlaSil
  3. Kız arkadaşıyla muhabbet oykuyu biraz uzatmış; ama konuyla doğrudan ilgisi olmadığı için de fazlalık gibi olmuş.

    Kız arkadaşıyla (ya da herhangi biriyle) telefon konuşması yine de olsa ancak; kahramanımız sabunlu yüzünü temizleyip telefona yetişmek için aceleyle suyu açık unutup telefona koşsa... Atıyorum tabii, başka bir şey de olabilir, kahramana suyu açık bıraktırman gerek sonuçta.

    Bir de son kez eve gelirken, önce su faturasını görebilir, önce balıkları düşünerek sallar, sonra balık faturasını görür lavaboda. belki biraz daha çarpıcı olur son.

    Bir de özeleştiri...
    Kırk yıllık uzmanız sanki anasını satıyım. :) Aslında tabii yazar sensin. Derdimiz ukelalık değil, sadece öykünü biraz fazla içselleştirmişiz ki, şöyle olsa, böyle olsa diyoruz. Yoksa ne haddimize, ağanın pokunun üstüne pok olmaz.

    Filmi çekmeye kalkarsan, kahramanı oynamaya talibim...

    Kal sağlıcakla...

    YanıtlaSil