- Kaya'yı öldürmüşler oğlum.
- hadi lan. yerli kaya yerinde durur.
- vallaha lan tecavüz edip öldürmüşler.
- psikopat mısın lan sen?
- ölmüş oğlum adam.
- hasktir. yuh ulan.
yuh tabii. ulan Kaya'ya dokunan eller kırılsaydı. dini, imanı, adaleti yok ki bu şerefsiz dünyanın. ben kaç yaşımdan beri varım bilmiyorum ama ben var olduğumdan beri Kaya vardır.
gültepe mahallesinden tekkeye giden bir ara sokakta, köşe başında, bir taşın üzerinde, söylediklerine göre -deli- annesinin evinin hemen önünde, kollarını göğüs hizasında kenetlemiş bir halde, yıkılmaz, yenilmez, yılmaz bir görüntüyle dururdu Kaya. bu duruşundan dolayı adı Kaya zaten. duruşunu hiç bozmaz. bazen Kaya'yı kızdırırlar, küfür ederler, koşar, kovalar. bazen "kaleye geç" derler, kaleye geçer mahalle arası maçlarda. üzerine köpek saldırtırlar, boğuşur köpeklerle, elini, kolunu, bacağını ısırır köpekler, hiç ses çıkarmaz, köpeği pes ettirene kadar boğuşur onunla. köpeğin boğazını bir yakaladı mı, çenileyerek kaçar itoğlu it. zaman geçer başka bir köpek getirirler sınamaya "bu köpek Kaya'yı ağlatır oğlum" diyerek, yok. Kaya yakalar boğazından, yere çalar. kollarından damarlar fışkırır, gözleri iki santim öne çıkar, delidir Kaya, delirir. böyle işlerle uğraşmadığı/uğraştırılmadığı sürece, sanki günün 24 saati o taşın üzerinde Kaya...
çinko bir tas önünde, bölük pörçük ekmekler yerde, kesin bir teneke efes kutusu var pencerenin içinde, üstü başı kan, pantolonu kısa, saçları uzun, kafa üstü kel gibi. kollarını bağlayıp durduğunda sanırsın en harbi mareşal. erkin koray'la yanyana koysan ayırdedemezsin, o kadar benzer, yüzü, tipi, boyu posu; Erkin Baba diyenler de olurdu ara sıra.
ne zaman tekkeye doğru yola çıksak, Kaya hep aynı yerinde sabit. kımıldamaz. hoşuna gitmeyen bir şey söylersen cevabı "sktir lan". bir bira alırsın ya da ekmek, ne bileyim gazoz falan "iyidir" der sadece. çocukları çok sever, çocuk görünce, çocuk arabası görünce komiklik yapmaya çalışır, azar işitir, kovalanır, taşlanır. ses çıkarmaz. beş dakika sonra yine bir çocuk görsün, çocuk dediğim bebek, yine aynı Kaya. çok taşladıklarını gördüm, sen dur dersin, öbürü azarlar, mahallenin piç çocukları hiç durmazlar, sıkılınca taş alıp, Kaya'ya fırlatırlar. işsiz güçsüz serseriler, bol bol bira alırlar Kaya'ya içirirler, sonra konuştururlar. "kuş kalkıyor mu lan?", "ananı sktin mi?", "sende de kolum kadar torrak vardır", "gel tokat'a götürelim Kaya ne diyon, karı var". başka muhabbet yok. karı-kuş-karı-kuş...
bir kaç hikayesi birden vardı Kaya'nın hayatının, benim bildiğim üç tane var:
dediklerine göre, Kaya ortaokul 3'te falanmış. Aynı, bu "annesin evi" dedikleri yerde yaşıyorlarmış. bir gün babası eve gelmiş arkadaşlarıyla, sarhoşlarmış. evin hemen içinde, arkadaşlarının önünde, karısının üzerine atlamış, parçalamış üstünü başını. "buyurun" demiş, para almış arkadaşlarından, oturmuş bir köşeye hem izleyip, hem içki içiyormuş. 2 tane bıçak kapmış Kaya, gitmiş sokmuş babasına. arkadaşları aldırmamış. bir güzel dövmüşler Kaya'yı, annesine tecavüz, sonra kaçıp gitmişler. o gün bugün annesi deliymiş, Kaya böyleymiş. babası ölmüş o zaman.
öbürüne göre, annesi deliymiş Kaya'nın. babası hiç yokmuş zaten. kendi de deliymiş anadan doğma. deli ana, deli oğul yaşıyorlarmış böyle.
son bildiğim, Kaya'nın annesi deliymiş yine. bu evde kalıyorlarmış. Kaya simit, marul, limon falan satıp, tekke'de mezarlara su döküp, kuran okuyup, annesine, kendine bakıyormuş. bir gün o işe gittiğinde annesine tecavüz etmişler. gelip gidip ediyorlarmış zaten mahallenin şerefsizleri. annesi hamile kalmış, bir kız çocuğu olmuş. Kaya çok sevmiş kardeşini, ne dedilerse artık. bir gün yine tekkeye gitmiş. dönünce, evde birileri, bir kaç adam, annesine tecavüz ediyorlarmış. Kaya'yı dövmüşler, ona da tecavüz etmişler, ve hatta bebek kardeşine de gözleri önünde. bebek ölmüş. Kaya bir daha iflah olamayacak biçimde delirmiş.
gitsen dinlesen şimdi binbir hikaye daha duyarsın. hep derlerdi halen Kaya'ya tecavüz ettiklerini. yanımda çok oldu, "oğlum ne yapsak bi karı bulsak"dan başlayan bir muhabbetin "Kaya'yı içiririz, veririz arkadan cıbışı" diye bittiği. hep tiskindim bu heriflerden. Kaya'nın mahallesindeki herkesten. Kaya ile ilgili espri yapan herkesten. aksine Kaya'ya saygı duydum hep. belki o dimdik, yılmaz, yıkılmaz duruşundan, o sert ifadesinden, tüm bu anlatılanlara rağmen hiç bozmadığı o umursamaz halinden dolayı... bir yaşım olduğunu bildiğimden beri hep oradaydı Kaya, ben büyüyordum, o oradaydı, ayağım kırıldı maç yaparken, bir kaç ay sonra gittim baktım oradaydı, aşık oldum, ağladım, Kaya oradaydı, bir film izleyip kahraman olmak istedim, Kaya duruşunu hiç bozmamıştı, cici dedem'i gömmeye gidiyorduk, Kaya kayanın üzerindeydi, ben prince of persia 2'yi bitirip havalara uçtum, kaya kımıldamamıştı bile, Kaya hep oradaydı, hayatımın dikili taşlarından biri gibi, hiç yerini değiştirmeyecek gibi, ne zaman görsem, onu gördüğüm herhangi bir anın dolaylarındaki kendimi, o zamanlarımı aynasından yansıtır gibiydi Kaya, endişesiz gibiydi, tasasız gibiydi, bizim gibi boktan meselelere hayatını tüketmiyor gibiydi, Kaya gibiydi, sevdiğim kızı başkasıyla evlendirdiler, Kaya, oradaydı. şimdi ben bunları yazıyordum, Kaya yoktu. taşın üstü boştu. kafam bomboktu.
öldüğünü duyduktan sonra bir kaç kez gittim gültepe'ye. Kaya yoktu, gidişte baktım, dönüşte baktım, yok. bu kadar uzun süre ayrılmazdı taştan, zaten çinko tas da yoktu, efes kutusu da, ev harabeye dönmüştü. sigarayı bırakmıştım tam da. ne olacaksa, bir paket sigara aldım. sinema'ya gittim. film başlayana kadar yarısını içtim, arada bir kaç tane daha.
çıktım sinemadan engin'le buluştuk. "nağbiyüsün, neydiyüsün" derken, dedim: "kaya ölmüş oğlum". "neşeynen kaya'nın kaya mı" dedi cins. dedim: "gğaya, ölmüş oğlum". "lan erkin koray kaya mı lan" dedi. dedim: "ölmüş". "ölümsüz lan kaya, yüzyıllardır yaşıyor, demirel gibi lan o" dedi. "tecavüz edip öldürmüşler itoğlu itler" dedim, "zaten ediyorlardı şerefsizler" dedi engin, "hasktir... o ne duruştu biliyon mu? lan kaya da öldüyse, biz..." "e marlin brandan da ölmüş" dedim, "hüseyin baradan çekil aradan" dedi.
biraz durduk öyle, ağaçlara falan baktık, engin mısır aldı, kemirerek gidiyorduk, sessizliği ben bozdum.
- hasktir arkadaş ya!
- ölüyor lan millet teker teker.
- e bi anda olacak diye bir şey yok tabii.
- olabilir!
- soda içelim mi lan, üzerine limon sıkınca iyi geliyormuş.
- kâzım kartal ölünce ağladım oğlum.
- zerrin egeliler'in damından içeri silah soktuydu.
- harbi lan.
- oğlum cüneyt ölürse çok fena yıkılırım, bir de orhan ölürse, kahrolurum.
- balık mı yesek lan zeka açar.
- ibne yunanistan nasıl çıktı oğlum finale?
- şans işte oğlum şans, sen tut koca çekleri yen.
- ama bu milan baroş süper herif.
- winning'de veririm bak eline.
- klasiklerden seçmek yok.
- yenen yemeği ısmarlar.
- yenen?
- yenen oğlum.
- tamam lan yürü.
- veririm eline sapasağlam.
- yürü bakiym bi yürü...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hikaye gerçekten üzüntü verici. Hikayedeki gibi ahlaksızlıklar toplu halde yapılmaya başlandığında normalleşiyor birden. Kaya'ya tecavüz edenler bu işi topluca sinemaya gitmek gibi bir şey olarak düşünüyorlar muhtemelen. Hikayenin tek sevindirici yanı Kaya'nın ölmesi belki de abi. Adam yüzyıl yaşasa yüzyıl eziyet görecekti muhtemelen.
YanıtlaSilHoşgeldin abi, şeref verdin.
iyi adamdı ama. belli olmasa da, yürüyen merdiven'den işaretle en üzücü olanı hayatın devam etmesi aslında.
YanıtlaSilteşekkür ederim abi, gurur duydum, o şeref bana ait :).
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil